
Bugünkü yazıyı okumaya başlamadan, birazdan söylediğimde, bir kaç dakika gözlerinizi kapatıp, dikkatinizi kendinize çevirmenizi istiyeceğim. Rahat bir pozisyon alın. Bir film sahnesi seyreder gibi, kendinizi başrole koyup, şöyle bir düşünün..
“Çamaşırlarınızı nasıl yıkarsınız? Ya da kirli çamaşırlarınız nasıl yıkanır? Herkes hayatında en azından bir kaç kez çamaşır yıkamıştır öyle değil mi? Kadın ya da erkek olmanız farketmez. Belki kendiniz yıkıyorsunuz, belki makine yıkıyor, belki sadece kirliye atıyorsunuz ve ütülü bir şekilde geri geliyorlar. Ya da eve temizliğe gelen haftalık yardımcınıza, ya da evde sürekli sizinle yaşayan yardımcınıza sadece talimat veriyorsunuz..Farketmez.”
“Çamaşır yıkama sahnesinde hangi eylemlerden geçiyorsunuz? Hızlıca hallediveriyor musunuz? Yoksa yavaş yavaş didik didik renklerine, kumaşına göre ayırıyor musunuz? Bu süreç sizin için çok kısa veya çok hızlı bir süreç olabilir. Çamaşırlarınız makinede kaç dk ya da saat yıkanıyor? O sırada siz ne yapıyorsunuz? Çamaşırlarınız evinizde mi yıkanıyor? Yıkanan çamaşırlar asılıyor mu, yoksa kurutma makinesine mi giriyor? Kirli çamaşırlarınızı belki de sadece ütülü olarak dolabınızda buluyorsunuz.. O zaman ne yapıyorsunuz, herhangi birisine teşekkür ediyor musunuz? Tüm detaylarıyla biraz kendinizi izlemenizi rica ediyorum.”
Hazırsanız şimdi kapatın gözlerinizi…ve ne zaman film sona eriyor sizin için, o zaman açın yavaşça gözlerinizi.
……
Ve deriiinn bir nefes alıp verin..
“Daha önce dikkatinize gelmeyen yeni bir şey farkettiniz mi kendinize ya da sürece dair? Olumlu ya da olumsuz olması önemli değil..Kendinizi yargılamadan, şu ana kadar gözünüzden kaçırmış olduğunuz, daha farklı bir şekilde yapsam daha iyi olur dediğiniz bir davranışınız beliriyor mu içinizde ? Rahatsız olduğunuz, şikayet ettiğiniz şeyler var mı? Belki de tamamen etkileyici bir film seyretmiş gibi, yüzünüzde hafif bir gülümse oluşuyor..”
Görüp göremediklerinize, farkedip farkedemediklerinize, hissedip hissetmediklerinize teşekkür ederek, şimdi bu deneyiminize yürekten şükredin.
Hazırsanız size farklı bir film seyrettireceğim.
Özge’nin Canouan’da Çamaşır Yıkama Serüveni başlıyor…
Ve kameramız öncelikle yaşadığımız ortama çevriliyor…
Otelin ana girişine geldiğinizde, bir güvenlik kulübesi ve otoparkların giriş çıkışlarına konulan beyaz demir ile karşılaşıyorsunuz. Tabii görmeye alıştığınız gibi, araba yaklaştığında otomatik olarak kalkan cinsten değil. 24 saat boyunca dönüşümlü olarak bir yerli ayakta duruyor ve siz geldiğinizde kendi elleriyle bu demiri kaldırıp indiriyor. Tek görevi bu.
Karşınızda epey uzakta deniz var. Demiri geçer geçmez, buggy dediğimiz golf arabalarıyla bir yerden bir yere giden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Buradaki yerliler golf cart diyor. Yol 3’e ayrılıyor. Sağdan bir yokuş otele doğru gidiyor. Yürüyerek 12 -15 dk süren bir yol. Karşınızdaki yolun hemen başında ise kahverengi büyük kulübeden bozma, tahta panjurlu yan yan yana yapılar var. Bu yapılardan bir tanesi çamaşırhane. Otel bölgesinde kalan yöneticiler ve bizim gibi yurtdışından gelmiş çalışanların hepsi çamaşırlarını orada kendisi yıkıyor. Diğer yapı İnsan Kaynakları ofisi, en sondaki yapı ise otelin çamaşırhanesi. Üniformalar, çarşaflar, havlular vs oradaki görevliler tarafından yıkanıyor. Hemen yanında bir musluk var. Oradan şişelerinize ve evinize temiz su dolduruyorsunuz.
Sol taraftan bir yokuş da, otel bölgesi içinde adanın taaa ucuna, özel villalara ve bir kaç beach’e kadar giden yol. O yokuştan çıkmaya başladığınızda, üçgen çatılı birbirine bitişik evler görüyorsunuz tepede. Önlerinde ağaçlar olsa da lojman havasını alıyorsunuz. İşte biz orada kalıyoruz. Güvenliğe ve kahverengi yapılara yakınız, yokuşun sonundayız. Yürüyerek 5dk’da güvenliğe ve çamaşırhaneye inerek gidebiliyorsunuz.
İlk deneyim..
Çamaşır yıkama günü.
Hızlı çekim fragman: Önce köydeki markete gidip toz ve yumuşatıcı almak gerekiyor. Köye inmek, evden çıkıp markete gitmeye benzemiyor. Bir kaç saat ayırmak gerek. Çünkü otelden köye götürecek minibüs şöförü aranıyor. Geldiği zaman ( ki adanın ritmi oldukça yavaş ) binip 10dklık yol gidiliyor. Belki hemen gelecek, belki 1 saat sonra. Yürümeye kalkışmak, inişli çıkışlı orman yolunda, nefesin zor alındığı sıcaklıkta, 20- 25dk yürüme demek. Markette işler bittikten sonra, yol kenarında bir duvara oturup şöförün tekrar gelmesini beklemek var. Hadi bu halledildi ve eve gelindi.. Film şimdi başlıyor.

Evlerde kirli çamaşırları koyup, çamaşırhaneye taşıyacak bir sepet yok. Torba da yok. İlk gün sırt çantamın aldığı kadarını koyup, yokuştan çamaşırhaneye gidiyorum. İçeri girdiğimde, zaman tünelinde 1970lere falan ışınlandığımı sanıyorum. Sol tarafta üzeri tozlu bir kaç raf, ve kimisi dolu, kimisi boş plastik çamaşır sepetleri duruyor. Sağ tarafa dizilmiş 5 – 6 makine. Makinelerin önlerinde yuvarlak kapakları yok. Biraz inceliyorum. Kimisi çalışıyor hır hır hır, kimisi dinlenmede. Öyle internette gördüğünüz, muhtemelen NY’da çekilen seksi çamaşırhane fotoğraflarına hiç benzemiyor içinde bulunduğum kare. Açma kapama düğmesi, bir kaç yıkama opsiyonu resmi ve makinanın tepesinden açılan bir kapak mevcut. Bir an merdaneli değil galiba diye düşünerek, keşfetmeye çalışıyorum. Sıcak, soğuk su ve normal ve normal* opsiyonu var. Yıldız ne demekse…Çamaşır deterjanı ve yumuşatıcı koyma gözü yok. Dolduruyorum kıyafetlerimi içine, üzerine biraz toz, biraz yumuşatıcı döküp bismillah basıyorum ON düğmesine. Ne kadar sürede yıkanacağını bilmiyorum, çünkü gösterge de yok.
Oda içinde bir iki adım ilerliyorum ve yan yana dizilmiş başka makineler görüyorum. İçlerini görmek için önden dolap kapağı gibi olan kapaklarını açmak gerekiyor.. Dakika tuşu var. A – ha kurutma makineleri. Güzel.
Odadan çıkıyorum ve kaldırımda oturup biraz bekliyorum. Acaba ne kadar sürede yıkanır? internet de çekmiyor. Hava çok sıcak. Tekrar yokuşu yürüyerek eve geliyorum. Gözüm sürekli saatte. Hayatımda daha önce hiç ortak bir çamaşırhanede kıyafetlerimi yıkamamışım. Tecrübesizim. 45dk kadar bekledikten sonra, herhalde yıkamıştır diye yola çıkıyorum, sabırsızım. Bitişine yetişmem lazım. Ve tekrar yokuşu iniyorum. Bu sefer sırt çantam boş olduğu için hafif.
Bir gidiyorum ki…Kıyafetlerim makinanın içinde değil !!! Nasıl olur?? Eminim o makineye koyduğumdan. Acaba çorap yiyen makineler artık tüm kıyafetleri mi yemeye başladı??
Sol taraftaki rafa bir bakıyorum ki… Benim kıyafetler bir sepetin içine koyulmuş. Birisi gelmiş, tek tek çamaşırlarıma ellemiş ve sepete koymuş ! İyilik mi yapmış, yoksa ben mi yanlış bir şey yapmışım??! Nazik bir uyarı mı??!! Hiç bir fikrim yok… Alıyorum sepetten ıslak çamaşırları, büyük kurutma makinesine atıyorum. Ve düğmeyi 30dkya çeviriyorum. Herhalde kurutur yarım saatte.
Eyvah !! 30 dk. N’apıcam? Kaldırımda mı beklesem, internet de yok. Bari yokuşu çıkıp eve döneyim.
Geliyorum eve. Gözüm saatte. 30dk yı bu sefer kaçırmamalıyım. Kimsenin çamaşırlarıma dokunmasını istemiyorum. Tiksinti geliyor düşündükçe..25dk geçiyor ve yokuşu inip çamaşırhaneye gidiyorum sırtımda çantam ile. Oh hala yıkıyor, bu sefer başında bekliyorum. Oda sıcak. Makine bitiyor ve çamaşırları çıkartıyorum.
Eyvah !! ! Islak ! Tam kurutamamışım. Fakat yokuşu yine git gel yapamam..
Eyvah !! Temiz çamaşırları daha önce kirlileri koyduğum sırt çantama mı koyacağım ? Hemen sepetlere gözüm ilişiyor. Üzerlerinde “ Lütfen çamaşırhaneden çıkarmayın” yazılı. Şimdi çaresizlikten ağlamak üzereyim..Öylece kalıyorum bir süre. Boş gözlerle duvarlara bakıyorum bir süre. Mecbur sırt çantama koyuyorum çamaşırları. Katlama şansım yok, raflara değmek istemiyorum. Sırtımda ağır çantayla yokuşu adım adım çıkıp eve geliyorum.
Yorgunum. Asabiyim. Bu eziyeti tekrar yaşamak istemiyorum. Kaç saat geçmiş..
Yürüyerek kaç tur yaptım? 4…
Olmadı..Böyle olmaz. Olmamalı.. İçim o kıyafetleri giymek istemiyor. Çantanın altında kalanları tekrar kirli diye ayırıyorum…
Bir dahaki sefere çantamı da yıkamaya atıp, kurutup, kıyafetleri içine koyup o şekilde eve dönmeyi akıl ediyorum.
Sıra ütü de..
Eyvah !! Evde ütü yok.
Bir kaç sefer böyle git gellerle, çantayı da yıkamayı akıl etmişim diye biraz da mutlu devam ediyor serüven. Komşu ile ütüyü paylaşıyorum..
Sonunda evlerin önünde duran golf arabalarını alıp gitmeyi keşfediyorum. Tur sayısı aynı, yine de en azından arabayla git gel yapıyorum.. Arada arabayı 5dk aldım diye car car bağıran Asyalı kızlara maruz kalsam da mecburum. Herkes mecbur. Zaten bir tek biz Türkler sırtımızda çantalarla taşınmışız onca zaman..
Bir iki ay sonra, sürece alışmak yerine tahammülsüzlük artmaya başlıyor. Kendi hayatımı kendim kolaylaştırmak zorundayım burda, çamaşır sepetlerinden bir tanesini eve alıyorum. Artık sepet ile taşıma yapıyorum. Araba olmadığı bir gün kucağımda sepetle yokuşu yürüyerek çıkarken, “hişşşt köylü kızı naber?” diye seslendiğinde bir arkadaşım, alnımdan terler akmış, üzerimde çiçekli elbisem ağlamaklı gülüşümü hiç unutmam.. Öyle moda dergilerindeki çamaşırhane pozu ile alakam yok.

Sepet iyi de..
O sepete herkesin çamaşırları değiyor. Bir güzel yıkadıktan sonra adeta üzerime zimmetliyorum pembe olanını. Sinirler gergin, hele biri laf etsin…Hayatta vermem sepeti..Bir zahmet düşünüp koysalardı evlerimize birer tane..Zaten havluları falan da kendim yıkamaya başlamışım, sırt çantama sığmıyor herşey. Eve haftada bir havluları değiştirmeye gelen kişiyi beklesem bir havluyla 1 hafta imkanı yok..Bencil tarafım devrede ve sepet evde.
Sürece ne kadar alışsam da, alışamıyorum. Birilerinin kıyafetlerini makineden çıkarıp, kendi kıyafetlerimi aynı makinaya atmaktan tiksiniyorum. Kimse dokunmasın diye artık evde bekleme sürem 25dk. Bittiği anı yakalamalıyım. Çünkü kayboldu sandığım bir şortu haftalar sonra rafın üzerinde bulmuşum bir kere..
(“Çocukluğumda anneciğimin çamaşır günü olurdu. Evde hummalı çalışmalar yapılırdı.
20li yaşlardan beri kendim yaşadığımdan benim çamaşır günüm yok. İki günde bir çalışır makina. Bodrum’da hayat deniz etrafında ve bahçede, evde köpekle geçtiğinden sürekli yıkanır çamaşır. Hele Türkbükü’nde eve sürekli gelen bir yardımcı bulmak zor. Zaten olduğu zamanlarda da çamaşırlarıma kimsenin dokunmasını nedense istemedim. O yüzden ev temizliğimi de kendim yapıyorum.”)
Adada 5.ay;
Artık haftada bir gün çamaşır yıkama günüm var. Rutine bağladım. Çünkü o çamaşırhane turlarını minimuma indirmeliyim. Kimselerin yıkamadığı sabah 6.00 – 6.30 ya da akşam 23.00 – 24.00 arasını tercih ediyorum. Bazen gittiğimde hiç boş makine olmasa da paşa paşa buggy ile geri dönüyorum, turların sayısı artıyor ama olsun. En azından kimse dokunmuyor çamaşırlarıma.
Bazen su şişelerimi de götüyorum, o sırada kaynaktan su dolduruyorum. 5 litrelik şişe veya damacana yok. 1 lt ilk plastik su şişelerinden iki tane vermişlerdi evlere. Hemen bitiyordu, ben de sayıyı 6ya çıkarttım, onları taşıyorum başka bir çantayla. Ha nerden aldın şişeleri derseniz, yine mecbur otelden bir yerlerden:))) Artık çamaşırlarımı beklerken ilk 25dk da ufak tefek şeyler, kurutma süresi olan 50dk da ise yemek falan yapıyorum. Saatimi mutlaka kuruyorum. Kıyafetlerimi ütülemeden giyiyorum.
Acele ve hızlı hareket etmiyorum. Çamaşır günleri Canoaun’da tatlı acı bayram havası.. Etrafta kimseler yok. Islık çala çala git…gel…git…..gel…..git…..gel…..
Aklımdan tek bir şey geçiyor gidip gelirken…
“Evime döndüğümde 30dklık programda çamaşırlarımı yıkayan makinama öyle bir şükredeceğim ki..Makinama dokunup, onu öyle bir sevip teşekkür edeceğim ki.. Kör noktamı görüyorum..Daha önce çamaşır makinama, ütüme hiç teşekkür etmedim..”
Film bitti.
Sizi hislerinizle baş başa bırakıyorum…
Canım Özge’ciğim,
Çamaşırlı yazından senin adına hüzün ile karışık bir etkilenme yaşadım.
Evde iken hiç dikkat etmeden yaptığımız bir sürü rutin için sanki normal hep öyle olması gerekiyormuş gibi zannederken aslında ne kadar çok detayı halleden rutinler olduğunu atlıyoruz,taa ki senin anlattığın şekilde bir deneyim yaşayana kadar.
İşte hayat da rutinler içinde yaşanırken buna benzer bir sürü detayı kaçırıyoruz ve asla aklımıza dahi gelmiyor.
Öğrendiğim şu ki; belki de kaçırdığımız detaylarda bize ait bir sürü farkındalıklar da var.
Sana çamaşır yıkamalarında bol şans ve kolaylıklar diliyorum.
Sevgi ve özlemle kucaklıyor ve öpüyorum.
Güleriz ağlanacak halimize derler ya !!!! Aslinda ben bu çamaşır makinasını icat edenlere hep şükrederim…….ki sayende bunu bir kere daha hatırladım…senin yaşadıklarınla bizlerde farkındalıklarımızı arttırıyoruz…Teşekkürler fıstık……..yazılara devammm…..