06 Nisan, 2020

Dünyadaki Korona haberlerinden bir kaç saat uzak kalsam, koşa koşa geri dönüyorum telefonuma. Gazete bayisi ya da sanal gazete olmadığından, bu adayla veya bölgeyle ilgili haberleri kulaktan kulağa ve sosyal medyadan alıyoruz. Evdeki televizyonda St.Vincent ve Grenadines yerel kanalları yok.
Canouan’daki gemi iskelesinin oraya pozitif vakalar için karantina konteynırı gelmiş. Girişinde test yaptırmak isteyenler için kan alıyorlarmış, ancak başkentte korona testi yapan bir hastane yokmuş. Testler Barbados veya Trinidad ve Tobago’ya gidiyormuş. Sonuçların gelmesi ise 3-5 gün. Eğer testiniz pozitif çıkarsa, başkente ya da başka bir adaya gidecek ilk gemiyi konteynırda, karantinada beklemeniz gerekiyormuş. Şu ana kadar bölgede sadece 400 test yapılabilmiş. Kimsenin bu süreci yaşamaması için dua ediyorum.
Dün yerel arkadaşlarla yine otel bölgesindeki Shell Beach’te doğal karantinada geçirdik günümüzü. Otele girişte ateşleri ölçüldü, biz de gereken mesafemizi koruduk bütün gün. Zaten beach’te bizden başka kimse yok. Sohbetimiz durup durup koronaya geliyordu. Arkadaşların ortak fikri, eğer St. Vincent’ta virüs yayılırsa kurtulan kişi sayısının çok düşük olacağı yönünde. Burdaki siyahi erkeklerin içinde okyanus olduğundan, çoğu doğal kaptan. İçtikleri alkol Sparrow’s. Bugün de yeni bir Karayip korsanları filmi içindeyim. Karayip kantanları virüs gelişmelerine göre, yanlarına 3 aylık yiyecek alıp, yelkenli ile okyanusa açılmanın tek çare olduğunu söylüyorlar. Bir yandan da medyanın korku ve panik yarattığına, kişilerin zihinleriyle oynadıklarına inanıyorlar. Sağlıklı olan insanların da kendilerini bu enerjiyle hasta edebileceklerini, korku enerjisinin bedene kimyasal yaydığını, zihni kirlettiğini herhangi bir eğitim almadan, kendi doğalarından biliyorlar. Zaten hasta olanların öldüğünün yeni bir gerçek olmadığı, bağışıklık sistemlerinin gücüyle, kendi sağlıklarının yerinde olduğu onlar için aşikar. Arkadaşın bu konuyla ilgili konuşmasını ve karantina ortamımızı videoya aldım, fakat henüz bloğa yüklemeyi beceremiyorum maalesef..
2020 senesindeyiz ve burada insanlar hayatı hala temel sadelikte ve basitlikte yaşıyorlar. Tüketim çılgınlığı ve seçenek bolluğu olmadığından, doğanın bolluğunda kendi doğalarında kalabilmişler.
Beklentileri yok. Gelecek planları yok. Gündeler, bizim anlayacağımız dilde an’dalar. Küçük yaşlarda geçim sıkıntıları, bir çok farklı anneden doğan ve kabul edilen kardeşlerle mutlu yaşamayı keşfetmişler. Sokakta gördüğüm kadarıyla kızgınlıkları, dertleri yok. Biri sinirlenip sesini yükseltse, diğeri gülümsüyor. Herkes birbirine anlayış alanını tutuyor. O nedenle gençlerin sevgi anlayışı da bizim toplumlarımızdan biraz daha farklı. Sevgiyi, sevgiliyi hızlıca tüketmiyorlar. Bizden önceki jenerasyonların bize hikaye gibi anlattığı şekilde, az olan içindeki bollukta yaşıyorlar birbirleriyle. Yaşadığımız sürece sevgi ve sevdiğimiz için savaşmamız gerektiğine, pes etmenin, vazgeçmenin sevgi temeline ait olmadığına inanıyorlar. İkili ilişkilerde korunmak olmadığından olsa gerek, erkeklerin çoğunun başka kadınlardan da çocukları var. Kadınlar ise erkeklerin içinden geçtikleri bu doğal eril enerji süreçlerini kabul edip, partnerlerini hatta diğer kadınları da affedebiliyorlar. Onlara göre kıskançlık şeytani, sevgi Tanrı’dan. İnsanların bireyselliğe kaydığı bu çağda, toplum genelinde pek göremeyeceğimiz kadar affediciler. Kim ne yapmış, ne etmiş asla dedikodusunu yapmıyorlar. Kimseyi kendi fikirleriyle yargılamıyorlar. Herşeyin gelip geçiciliği içinde hayat süreçlerinden açık zihin ve her an bizimle olan Yüce sevgiden nasibimizi alarak, affederek geçebileceğimiz temelinde yaşıyorlar.
Bugünü arkadaşlarla birlikte ama kendi sessiz alanlarımızda bolca kalarak, zamanı geldiğinde de uzun uzun sohbet ederek geçirdik. Dini inançları farklı olsa da, evrensel ortak bilincimizin sevgide buluşmasını, tek olan hakikatin sohbetimizde var olmasını kutladık.
Belli bir camiaya ait değil, ya da bir kaç üniversite okumuş değil bu sevgili sıradan insanlar.
Bir an şehirlerde yapılan affetme çalışmalarını, meditasyonlarını, aile dizimlerini, bağ koparma çalışmalarını, dolunay adaklarını falan düşündüm. Her şey trajikomik geldi. Doğamıza dönebilmek, doğamızda kalabilmek ve özden yaşayabilmek için neler neler yapıyorduk..Tüm bunları yaparken bir yandan basitlik ve sadelikten de uzaklaşıyor muyduk acaba?
Evlere çekildiğimiz, dışarıda yaptığımız her ne varsa durdurduğumuz bir süreçteyiz. Benim evim de şu an burası. Her ne kadar dışarıda olabilsem de, hala kontrollü bir şekilde insanlarla görüşebilsem de ortak bilincin parçasıyım, ben de kendimi karantinada hissediyorum. Bireysel hayatımıza, dışarıdaki zevklerimize es verip olduğumuz yerde kalıyoruz. Evimizde, olduğumuz yerde günlük hayatı yaşıyoruz. Evet her gün sadece korona değil, bir çok hastalıktan ve sebepten binlerce insan ölüyor. Onlar ölürken, bizler de her gün evrendeki tüm canlılar için dua etmekten, dilek dilemekten, ışık ve şifa yollamaktan başka neler yaptık bugüne kadar ? 2020ye girdiğimizden beri empatimiz derinleşiyor. Dünyada yaşamı biten, zorluk yaşayan tüm canlıları daha çok düşünür olduk. Empati çemberimiz genişliyor. Evren bu genişlemeye alan açıyor. Bencil hayatlara, bilinçsiz eylemlere son diyor. Ve biz de evlerde duruyoruz. Tüm dünya adeta aynı anda gereken saygı duruşundayız. Saygı duruşumuz bittiğinde Yeni Dünya için kim bilir edindiğimiz derslerle yeryüzündeki eylemlerimiz nasıl değişecek?.. Ben kendim için sorguluyorum, ya siz? Bugüne kadar hiç yapmadığınız hangi hizmetleri yapacaksınız dünya ve insanoğluna? Yoksa sadece bugüne kadar yaptığınız hizmete mi devam edeceksiniz?
Kendi saygı duruşumdan bir an’ı paylaşarak hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. İyi ki varsınız, iyi ki varız.
