Canouan Günleri – Ben Benim

1 Ay Önce..

Kaldırım’ın kenarında bekleyiş devam ediyor. Hava çok sıcak. Bu havaya ilk maruz kaldığımdaki gibi artık sürekli nemli yüzümü silmiyorum. Oturduğum yerden gerekmedikçe kalkıp hareket etmiyorum. Bunaltıcı sıcakta bekleyiş devam ediyor. Bekleyiş de değil asanda tam olarak. Beklentiler buharlaşmış, neredeyse yok olmuş. Duruyorum. Amaçsız. Beklentisiz. Düşüncelersiz. Şimdinin boşluğunda asılı kalmışım. Etrafıma bakıyorum boş gözlerle. Gördüklerime herhangi bir yorum yapacak zihinsel enerjim yok.

Karsımdaki kahverengi klimalı kulübeye girip de, hararetli ve işe yaramayan tartışmalardan bıkmışım. İçim olacak olana teslim, dışım sessiz ve hareketsiz oturuyorum kaldırımda. Uzuvlarımdan tüm kan çekilmiş gibi salmışım bacaklarımı elbisemin altından. Omurgam yerçekimine doğru ağırlaşmış. Duruyorum. Buradan ne zaman kalkacağım hakkında hiç bir fikrim yok. Duruyorum. Bir bitki gibi sadece var oluyorum kaldırım kenarında.

Aniden kahverengi kulübenin merdivenlerinden, gümbür gümbür hızlı adımlar inmeye başlıyor. Kalk düdüğünü duyuyorum.

“5 dkmız var arkadaşlar. Acele edin. Biletler bizde. Acil toparlanıyoruz ve güvenliğin önünden bizi götürecek minibüse biniyoruz. Aktarmalardan bazıları biz yoldayken konsolosluk tarafından onaylanacak, rotalara bakarız yolda.”

Beynim sadece 5dkmız var cümlesini algılıyor. Bir anda çamaşırhanenin önünden koşarak evime doğru yokuşu çıkmaya başlıyorum. Flip Flop terliklerle koşmak hiç kolay değil, fakat bunu düşünmeye ayıracak bir sn. bilem yok. İçsel enerjim bir anda sonsuz bir hıza ulaşıyor içimde. Nefesimi ve kalp atışlarımı takip edemiyorum. Herşeyi aynı anda düşünmeye başladım. Döngü çok hızlı. Dakikalarla yarışarak, zamanın önüne geçecek hıza ulaşmam lazım. Bir kaç gün önce uçamıyoruz diye yarım açtığım bavulu tekrar toplamalıyım. Hemen. Anahtarlar nerede? Gidiyorum gerçekten. Hey, Selam Toby. Anahtarlar nerede? Pasaport. Telefon. Cüzdan. Kimseye mesaj atıp da gidiyorum demeye vakit yok. Olsun, yoldan atarım. Dur şimdi. Bavul, çanta, sırt çantası. Pasaport. Hoşçakal ev. Buzdolabında çikolata kaldı. Neyse boşver. Görüşürüz Toby.

Boşluk…

10 kişilik uçağın minik penceresinden Canouan’a bakıyorum. Boş gözlerle. Hiç bir duygu belirmiyor içimde şu an. Bakıyorum sadece. Sanki beni buraya başkası koydu. Teslimim. Bu sefer göklerdeki boşluğun içinde asılı kalmışım. Uzuvlarım ağırlaşmış yine. Etrafımdaki konuşmalar sadece birer titreşimden ibaret. Kelimeler anlamsız. En derin sessizliğimdeyim. Adada geçen ayları düşünmesi için zihnimi geçmişe götürmeye nazikçe zorluyorum, olmuyor. Nereye uçacağız? Kaç günde gideceğiz? gibi sorular belirmesi için zihnimi bu sefer geleceğe yöneltmeye çalışıyorum. Yine olmuyor. Ada ile duygusal bağ kurmaya çalışıyorum. Olmuyor. Bırakıyorum zihnimi ve yüreğimi kendi haline. Boşluktayım. Duruyorum. Pır pır uçan uçak gibi sadece var oluyorum göklerde. Hiç bir duygu ve his belirmiyor bedenimde. Nefes alıp verdiğimden bile emin değilim.

Bir an….

Hop ! Hafızam devreye giriyor. Bridget ! Kahretsin ! Otelin şöförlerinden çatlak olanı. Oldukça kilolu, kocaman saçlı, güler yüzlü, minibüsünün camından etrafa bağıra bağıra laf atan çatlak Bridget. Söz vermiştim ona. Yapamadım. Giderken fosforlu yeşil terliklerimi ona verecektim. Beni her gördüğünde, yüzündeki kocaman gülümsemesiyle ve yerel aksanıyla “Hey sexy thing, u OK” der, sarılıp öpüşürdük. Bayılmıştı terliklerime. Aslında sıradan, plastik flip flop terlik. Yeşil ve turkuaz karışımı rengini çok sevmişti. Onun siyah teninde daha da “sexy” duracağını söyleyip, benden hatıra kalsın diye, giderken kendisine vereceğimi söylemiştim. Vakit olmadı ! Kahretsin ! Çok üzgünüm şu an ! Sözümü tutamadım ! Özür dilerim Bridget !

Boşluk…

Bir an….

Ah anne yaaa ! Ne yaptın ettin ikna ettin beni yine. Ne olurdu şimdi kucağımda bir kutuda iki tane minik bebiş kaplumbağalardan getiriyor olsaydım?!” Bahçede doğal ortamda yaşarlardı, kedi köpek hep birlikte büyürdük işte..Sanki Bodrum’un iklimi sıcak değil..Offf yaa..Toby’iden de ayrılmışım zaten….Ahhh Toby….Sevmelere doyamadığım Toby..

Boşluk…

1 gün sonra..

Bir düşünce…

“ Geri döndüğüme Toby, Bridget ve can dostum Kezroy çok sevinecek !”

Boşluk…

“ Gerçek mi bu gördüğüm, yoksa rüyada mıyım?” Yeşil ışığın sesini mi duyuyorum uzaktan? Fliiiiiippppp…. Flooooooopppp…..Çooook yavaşşşşşş…. Yaklaşıyor….” Boynumu iyice uzatarak, kafamı kabuğumdan çıkartıyorum.

“ Tobbbbyyyyyy…..Tobyyyyyyy……Geri geldim…..Ah Toby…….Bir bilsen…..Boşver…Anlatacak mecalim yok….. Gerek de yok…..Burdayım…… Şimdi doya doya tekrar seveyim seni….Çıkar bakalım tatliş kafanı…….Ah güzellik….Geri geldim…”

Boşluk…

1 ay sonra…

Buradayım… Pes etmem….Buradayım…. Yıkılmam….. Buradayım….Nefes aldım….Nefes verdim…Buradayım…Zihnim bedenimin olduğu yerde…Neredeyim???…. Burada…Adanın ismi önemli değil…Kolay ya da zor günler… Farketmez…. Güneşli ya da yağmurlu…Farketmez….Buradayım…Şimdiyim….Ben benim…

Sanki burada geçirdiğim aylardaki Ozge’ye tekrar bakmak için geri geldim… Neler aynı içimde?…Neler değişmiş?… Ada neler almış, neler katmış görmek için…. Farketmek için….Hissetmek için.. İç dünyama tekrar bakmak için….

Buradayım…Yavaşım….Olduğum yerde ve her yerdeyim….Toby olmuşum…Ne zaman geldim, ne zaman gidicem bilmiyorum… Umrumda değil….Var oluyorum sadece….Bu sefer huzursuz bir varoluş değil…Çünkü artık hiç bir şey umrumda değil…Varolmanın keyfiyleyim…

Bridget’i henüz göremedim. Otelde artık çalışmıyorsa bile, onu bulmak zor değil. Adada evlerin kapı numaraları yok. Postane ve kurye olmayınca gerek de yok. Mahalle, evinin rengi ve ismin yeterli. Elbet gideceğim, ve elbet Toby’i yeşil ışıksız bırakmayacağım ve terliklerimi Bridget’e vereceğim. ( Hem de belki bu sefer iki minik Toby gelir benimle)

Bir sabah delirdim…İki sabah delirdim… Üç sabah oldu delirmeye devam ettim…Delirmek iyidir….Biraz daha çıkmaza battım.. Bataklığın dibine….Ve o an geldi…Battığım yerdeydim ve hala nefes alıyordum…Kalbim atıyordu…Yeterli…Nefes alabiliyordum….Ve o gün aylardır bana tüm stresi yaşatan tüm duygularımla yüzleştim..Kimseye ihtiyacım olmadığını kabullenme cesareti gösterdim. Aylardır nasıl da farketmeden, ya da direne direne girdiysem bu kafalara…İlk defa batmıyorum çamura…Ve bu sefer de çıkabildiğime şükür….Kimseye ihtiyacım yok…Yemeğe ihtiyacım yok. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Birlik olmaya da ihtiyacım yok…Sevmeye de sevilmeye de….Otel ile bir şeyleri halletmeye de…Sadece Özge gibi, Özge olarak varolmak için hiçbir şeye ihtiyacım yok… Ve sürüden ayrıldım. Yokmuşum gibi….Hiç olmadığı kadar var olarak….Ohhhh……Ohhhhh be…….Ohhhhhhhh beeeee……..

Özgürleştim herkesten ve herşeyden…..Buradayım….Her yerdeyim…..Durarak….Arada başımı kabuğumdan dışarıya çıkartarak, arada saatlerce uyuyarak var oluyorum. Birileri beni buradan alıp götürene kadar, adanın asıl sahiplerindenim….

Kırmızı ayaklılar soyundan olduğum kadar iki bacaklıyım da… Aslında hiç önemli değil…Sevgiden geldim….Sevgiye gidiyorum…Ben benim…

https://www.youtube.com/watch?v=q-wCI61MgnU